Bu ülkede güzel birşeylerin olmasını ya da olan güzel şeylerin kenarında köşesinde bir şark kurnazlığı olmamasını beklemek ne kadar ütopik bir durum halini aldı... Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde Nick Cave'in ikinci romanı Death of Bunny Munro yayınlandı. Ülkemizde de Siren Yayınları tarafından Avi Pardo çevirisi ile aynı gün raflardaki yerini alan kitabın ardından londrada kitap ile ilgili bazı etkinlikler (warren ellis eşliğinde okuma, imza günü, kitap hakkında mini bir konferans vs.) gerçekleşti. Siren Yayınları da bu etkinlikler kapsamında hem imza günü hem de röportaj için birini görevlendirip londraya göndermiş, Habertürk, Radikal gazetelerinde bu röportajın bazı kısımları yayınlandı, Roll dergisi ekim sayısında da tamamı bulunuyor, röportaj için görevlendirilen kişi kitabın türkçe baskısından 10 taneyi de yanında götürmüş, Nick Cave bunlardan birini çantasına atıp 9'unu imzalamış ve bu durum Siren Yayınlarının blogunda "bu konudaki haberlerimizi bekleyin" tadında bir yazı ile duyurulmuştu. Buraya kadar herşey çok güzel...
Geçtiğimiz hafta da konu "imzalı Nick Cave kitapları için pazartesi itibarı ile İdefix'i takip edin" şeklinde bir duyuru ile merakımı en üst safhalara çıkarttılar. Hali hazırda birikmiş idefix listesi mevcuttu, birkaç gün bekleyelim dedim ve pazartesi sabahı erkenden idefix sitesine girdim. İmzalı Nick Cave kitapları ile ilgili bir banner vardı ana sayfada.
Her gün idefixte Siren Yayınları kitaplarından 50 Ytl'lik alışveriş yapan 20nci kişi bu imzalı kitaplardan birine sahip olacaktı! Siren Yayınları kitaplarından 50 ytl'lik alışveriş yapan 20nci kişi olma şansını elde eden biri bir de imzalı Nick Cave kitabına sahip olacaktı. Peki ya o gün 20 kişi 50 ytl'lik siren yayınları tarafından yayınlanan kitap almazsa ne olacaktı o imzalı kitaplar? Peki ya ben 20 defa 50 ytl'lik siren yayınları kitabı alacak kadar Nick Cave fanı isem ne olacaktı? 20 defa kitap aldığımda bile siz 19 defa aldıktan sonra sarı çizmeli mehmet ağa 20nciyi aldı sizin 20nci alışverişiniz 21nci oldu özür dileriz deseler nasıl bir karşılık verebilecektim! Kimbilir kimlere gitti o imzalı kitaplar, Siren Yayınlarından kitap alan alakasız insanlara mı, eş, dost, tanıdık, akrabaya mı?
Böyle yürür bu ülkede bu işler. Başka türlüsünü düşünmek mi!
Bir de kitabın türkçe baskısında yazarı tanıtan tek sayfalık yazıda Nick Cave'in PJ Harvey, Siouxsie Sioux ve Warren Ellis gibi önemli müzisyenlerle beraber çalıştığını ifade eden bir bölüm bulunuyor. Bari yazarı tanıtan yazıyı, yazarı tanıyan birine yazdırsalardı... Zira Nick, Siouxsie ile hiç birlikte çalışmamıştır. 80'lerdeki Lydia Lunch'lı fotoğrafları görüp Lunch'ı Siouxsie mi sandılar naaptılar anlamadım ki?
Kitap hakkında da orjinalini okuduktan sonra birşeyler yazacağım sanırım...
6 yorum:
radikal'deki "röportaj" da içerik açısından çok acıklıydı zaten... görüşme anına / olaya ait bir fotoğraf bile yoktu..
ve de otele yürüyerek gitme riskini aldım, halkla ilişkiler görevlisi plaj elbisesi gibi bir kıyafet giymişti, barda cips yedik, N beni pürdikkat dinledi ve zaten kimsenin aklına gelmeyen soruyu ben sordum gibi alakasız dolgularla doluydu koskoca sayfa.
O 9 kitabın akıbetini merak etmiştim ben de - bu durumda hala merak ediyorum.
kılım pandora'ya türkçe çevirisi orjinalinden önce geldiği için. amazon'u da sevmiyorum hiç. çaresiz kaldık, bekleyeceğiz artık ne yapalım.
röportaj içeriği gerçekten fenaydı, "Nick Cave çok, çok uzun boylu bir adam" diye bir cümle var mesela bir süre ona takıldım ben. Elbette 1.89'luk Nick Cave'i uzun boylu bulmak şaşırtıcı birşey değil ancak bunu yazarken O'Malleys Bar'ın girişindeki "I'm tall and I'm thin of an enviable height" cümlesiyle nasıl süslenebileceğini falan düşündüm. Neyse, onun dışında da dediğiniz gibi cips, plaj elbisesi, bu kadar lüks adamı bozar gibi ne idüğü belirsiz cümleler... Tek sevdiğim bölüm türkçe baskısının kapağındaki adamı Michael Hutchence'a benzetmesiydi. Rahmetli ile ortaklıkları da vardı (biri londra'da biri sidney'de iki şubesi bulunan bir barın sahibiydiler birlikte).
Bu arada amazon.co.uk'i tavsiye ederim, hızlı gönderi, non-european country olmamızdan mütevellit %17 vat almamaları filan... :)
ya ben bir defada kasa kasa kitap ısmarladığım için gümrüğe takılma durumu oluyor. yani oluyordu eskiden. şimdi yine takılacak diye korkumdan elleşemiyorum amazon'la. çünkü valla gidemem topkapı'daki gümrük şeysine filan artık kitap almaya, eskiden gençtik, gücümüz vardı. bırakırım şimdi oracıkta :)
konuyla az alakalı ama radikal ne fena oldu ya. ve de ntv. geçenlerde ntv'ye bakayım dedim, bildiğimiz star haber olmuş. radyo eksen'i de elimizden alırlarsa medyayla hiç ilişiğim kalmayacak.
kasa kasa olayını bilemiycem, zira bu ölçü benim için bira ölçüsüdür :)
radikal bana ana yurdumun en sevdiğim otlarından biri olan radikayı andırıyor onun dışında hiç bir yakınlık ya da uzaklık hissine sahip değilim, sezyuma da çok sık gülemiyorum zaten. ntv ise hugo chavez karşıtı bir belgeseli yayınladığı günden beri benim için sabah işe gitmeden önce gökhan abur'dan öte birşey değil artıkın... hastasıyım gökhan abur'un, dizimi sallamak istiyorum öyle, fütursuzca sağa doğru eğilirken elimi hooop çekmek istiyorum yay gibi :))
ahahahhaha. headkleaner'ım sen oldun artık. 20.ler hep bendim. 9'u da sağlamda. idefixe emmioğlu benim.
kitaba da önsözü sığdıran benim.
siyu diil miydi o cıvır??? amaaan,
yorgunum londra'dan yeni geldim.
zaten imzaları filan da strip bar'da hatunun birine çiziktirdimdi. dert etme.
imza:
chaosmönger zzvzv
Yorum Gönder